Marka İncelemesi; Mercedes-Benz

Mercedes-Benz, kurulduğu günden bu yana,  fark yaratan buluşlara imza atarak karşılaştığı her problemin üstesinden gelmeyi başarabilmiş bir otomotiv devi. Her daim yeniliği ve gelişmeyi hedefliyor. Daimler Motor Şirketi(Daimler AG) tarafından kurulan Mercedes, yüz yılı aşkın süredir sürdürdüğü pazar hayatı boyunca hem Avrupa tarihinin en kara günlerine şahitlik etmiş, hem de teknoloji ve bilimde çığır açan buluşların gerçekleştirildiği parlak yılların en canlı tanığı olmuştur.

Gottlieb Daimler, 1876’da ilk 4 zamanlı motoru icat eden Nikolaus Otto’nun ekibinde yer alıyordu. Daha sonra Otto’dan ayrılarak kendi atölyesini kurdu. Ateşleme, motor devri, yakıt ve en önemlisi çağdaşlarının da temelini oluşturacak karbüratörler konusunda önemli mesafe kat etti.

Oysa başka bir mucit, Karl Benz, Daimler’in geliştirdiği sistemleri daha da ileri taşıyıp ondan önce davranarak, dünyanın ilk otomobilini icat edecekti. 9 Ocak 1886 günü Karl Benz, Alman Patent Bürosu’na tüm medeniyetinin akışını değiştirecek bu yeni icadıyla başvurusunu yaptı. Bu icat, sanayi devriminin geldiği en üstün noktayı simgeliyordu. Çünkü ilk defa otomobil yani “kendiliğinden hareket eden araç” üretilmişti.

Aynı yıl içinde Daimler de kendi otomobilini üretecekti. Gottlieb Daimler belki “otomobilin mucidi” ünvanını Karl Benz’e kaptırmıştı ama çalışma aşkı ve azmi sayesinde çok daha iyi otomobiller üretmeye başlayacaktı. Öyle ki kısa sürede herkes Daimler otomobillerinden hayranlıkla söz etmeye başlamıştı.


Ertesi sene Avusturya Nice Başkonsolosu ve işadamı Emil Jellinek, Daimler’i ziyaret etti ve çok merak ettiği bu otomobillerden bir tane satın aldı. Jellinek, Daimler otomobiliyle Fransa’ya döndüğünde hayli ilgi uyandırdı. O da bu ilgiyi girişime dönüştürdü ve 1898’den itibaren yüksek sosyeteye otomobil satmaya başladı. 1899’da Daimler Motor Şirketi’nden (DMG) 10, ertesi sene 29 otomobil getirtecekti.

Otomobil onun için sadece bir girişim değil aynı zamanda bir tutkuydu da. Yine 1899’dan itibaren Nice’teki yarışlarda yer almaya başladı. Bu yarışlara kızının adı olan “Mercedes” ismiyle katılıyordu. Otomobil tutkunları arasında bu isim o kadar benimsendi ki, Jellinek’in sürücü isminden, otomobilin ismi haline geldi. 1900 yılından itibaren DMG ve Jellinek ortaklığıyla üretilen yeni motor ve otomobillerin adı da artık Mercedes oldu. Jellinek, Mercedes’iyle elde ettiği yarış zaferleri sonucu sadece Nisan 1900’de 36 otomobil satacaktı.


Gottlieb Daimler,Mercedes adının 1902’de resmi olarak markalaştığını göremeden, 1900’de öldü. Fakat çocukları, marka için bir amblem tasarlamak gerektiğinde onu tekrar hatırladılar: Babaları Köln’de motor üzerine çalıştığı ilk yıllarda kendi evini bu üç köşeli yıldızla işaretlemiş ve ürettiği motorların bir gün “karada, havada ve denizde” bu yıldız gibi parlayacağını eşine müjdelemişti. Çocukları da modern medeniyeti adeta harekete geçiren babalarının ve onun icatlarının anısına bu işareti, üç köşeli yıldızı, Mercedes’e amblem olarak seçtiler.

1909’dan itibaren markanın logosu olarak, 1910’dan itibaren de Mercedes marka otomobillerin ön kısmında bu üç köşeli yıldız kullanılmaya başlandı. 1916’da yıldızın etrafına halka ve altına Mercedes yazısı eklendi. 1921’den itibaren Mercedes-Benz yıldızı bugün hepimizin bildiği haline en yakın biçimine kavuştu.

Dönemin çoğu şirketi gibi, Daimler-Benz de savaş süresince devlet emriyle ordu ve cephane için malzemeler üretti. Polonya’nın işgali Avrupa geneline yayılacak savaşın ilk kıvılcımını atınca, Nazi yetkilileri çok kısa süreceğini düşündükleri savaşa hazırlanmak amacıyla pek çok sayıda Alman işletmesinin idaresini devraldı.

Daimler-Benz, 1936 yılında Alman ordusu için tank ve uçak motoru üretmeye başladı. Ne var ki, mevcut üretim merkezleri bu ihtiyaca cevap verecek büyüklükte değildi. Bu nedenle, aynı yıl Berlin yakınlarında gizli bir bölgeye yeni bir fabrika inşa edildi. Savaşın kısa süreceğine inanan yalnızca Nazi yetkilileri değildi. Şirketin yönetim kurulu başkanı da bu sürecin çabuk sonlanacağına inanıyor ve fabrikanın çok yakında sivil otomobil üretimine geçebileceğini düşüyordu. Yavaş yavaş gerçeklerin farkına varmaya başlayan fabrika yetkilileri, 1941 yılının gelişiyle beraber savaşın kısa süreceğine dair tüm umutlarını kaybettiler. Daimler-Benz şirketi fabrikalarında sivil araç üretimi 1942 yılında fiilen son buldu.

Üretime olan talep artınca, Daimler-Benz fabrikalarında kadın işçi de çalıştırmaya başladı. Bu kadınlar cepheye çağrılan erkek işçilerin yerine işe alınmaktaydı. Çok geçmeden şirket kadın işçilerle dahi artan üretim talebine yetişemez hale geldi. Daimler-Benz, ilk alternatif olarak, Batı Avrupa’dan getirtilen zorunlu işçilerden yararlandı. Söz konusu işçiler cepheden alınmış savaş mahkûmları veya evlerinden koparılmış, başka bir deyişle tutsak edilmiş sivillerden oluşuyordu. Daimler- Benz, bununla da yetinmeyip, fabrika alanlarına yakın bölgelerdeki toplama kamplarından tutsakları da fabrika için seferber ediyordu. Toplama kampından gönderilen işçilerin her hareketi Nazi koruma birlikleri(SS)tarafından gözlemleniyor, söz konusu işçiler Daimler-Benz şirketine para karşılığı satılıyordu. Şirket savaş döneminde çalıştırdıkları bu işçilere kötü muamele edildiği iddiasını hiçbir zaman inkâr etmedi. Savaş mahkûmları hapishane koşullarında yaşadılar. Evleri barakadandı. Bu işçilerin nispeten daha insani şartlara kavuşabilmesi ise ancak 1929 yılında Almanya’nın imzaladığı Cenevre Antlaşması ile mümkün olabildi.


Şirket yeniden yapılandıktan sonra öyle hızlı bir gelişme gösterdi ki, satış rekorları kırdı. Bu gelişmenin sebebi yalnızca ülke çapındaki talep değil, aynı zamanda yabancı müşterilere ihraç edilen ürünlerdi. Gelişimin bir kısmı da  ‘Alman Mucizesi ‘ olarak anılan sistemin sonucuydu.

1948 yılında para akışının düzene sokulmasıyla, Batı Almanya dünyası bir süre düşük enflasyon ve hayrete düşüren bir endüstriyel büyümenin sarhoşluğuyla dolanıp durdu. Durum, Birinci Dünya Savaşının ardından görülen ekonomik bunalımın tam tersi bir hal almıştı. Aynı yıl, para biriminde bir değişiklik yapılacağından da bahsedilir olmuştu, imparatorluk markından Alman markına geçiş yapılması bekleniyordu. Bu gelişim ve kalkınma dönemine ‘Alman Mucizesi’ deniyordu. Daimler-Benz ekonomideki bu altın çağın ekmeğini yedi ve şirketi büyüttü. Yıllık ciro bir milyarın üzerindeydi. Bu dönemde satılan Mercedes-Benz arabaları,  ‘Alman Mucizesi’nin bir sembolü oldu.

1950 yılının sonlarına kadar, Daimler-Benz denizaşırı satışlarında bağımsız çalışan dağıtımcılara güvenmek zorunda kalıyordu. Bu son derece riskli ve savurganlığa kaçar denli maliyetli bir durumdu. Bu nedenle şirket, satış ağlarını genişletmeye karar verdi. Kararın uygulamaya konulmasının ardından, dünya genelinde 178 genel dağıtımcıya ulaşıldı. Şirket savaş sonrası dönemde gerçekleşen Amerikan destekli yeniden yapılanma politikası nedeniyle uluslararası tüm sermayesini kaybetmişti ancak, ekonomide yaşanan bu sıçrama kaybetmiş oldukları ‘küresel pazarın otomobil sağlayıcısı’ statüsünü yeniden kazanmalarına yardımcı oldu.